Site Rengi

DOLAR 32,4151
EURO 34,8070
ALTIN 2.419,64
BIST 10.045,74
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Muğla 25°C
Açık
Muğla
25°C
Açık
Per 24°C
Cum 18°C
Cts 19°C
Paz 23°C

Obsesif Kompulsif Takıntılarım

Obsesif Kompulsif Takıntılarım
18.04.2022
A+
A-
Yaşlandıkça huysuzluğum artıyor sanırım ,evlad-ı ayalimin sık sık eleştirilerine maruz kalıyorum.
Gerçi bu eleştirilerin kaynağı çocukluğumdan sürüklediğim ve artık benimle özdeşleşmiş davranışlarım dır,bunu bir özeleştiri olarak vicdan rahatlığı ile itiraf edebilirim.
Şahsi eşyalarım ile duygusal bir bağ kurmaktan kaynaklı mârazi bir hastalık sanıyorum bu.
Geçenlerde doktorumla sohbet ederken “obsesif kompulsif kisilik bozuklugunda sıkça görülür bu davranış öyle hale dönüşür ki, evlerinde fazla eşyadan yürüyemez hale gelirler. bağlanmamak gerekir, hiçbir şeye…” deyince kendime 0bsesif kompulsif kişilik bozukluğu teşhisini koydum, bunu doktorumla paylaşmadım birde “başıma doktor kesilme” azarı işitmemek için.
Eşyalarım ile ilk duygusal ilişkim 5 yaşında ilkokula başladığım yıl babamın armağan ettiği “Hislon” marka kol saatim iledir, bu ilk aşkım ruhumda o kadar derin iz bırakmıştır ki haftada bir saatimi kolleksiyonumdan çıkarıp saatlerce saat sahibi olmanın çocuksu sevincini yaşarım.
Altın sarısı akerdiyon körüklü kayışı ve saniyeleri gösteren akrep ve yelkovana tur üstüne tur bindiren mavi boncuklu minicik saniye göstergesini seyretmeye doyamam hâla.
Saatimin altın sarısı kayışını kendimle özdeş sayarım, benim de altın sarısı lepiska saçlarım vardı, gözlerim deniz mavisi idi.
Aradan geçen yarım yüzyıllık zaman içerisinde saatimin altın sarısı yaldızları silindi gitti saniye göstergesi üzerindeki mavi boncuk düştü bir tamirci tezgahında kaybolup gitti.
Bu kocaman zaman diliminde benim de lepiska saçlarım her telinde hayatın çilesi olan 925 ayar gümüş beyazına ,deniz mavisi gözlerim ise 1958-2017 Türkiye’sinde yaşayıp gördüklerinden feri sönmüş terk edilmiş deniz fenerine döndü…
Zaman Geçiyor Derler,
Fakat Heyhat… !
Zaman Durur, Geçen Biziz..!!.
Zaman içinde akıp giden bu ağlangaçlı süreçte sayısız duygusal bağlanmalarım oldu…
liseye başladığımda yine babamın Akpınar köy enstütüsünde bir ödül olarak kazandığı *Levis Edson” markalı dolma kalemi bana liseye başlama armağanı olarak vermesi yine unutulmaz aşklarım arasındadır.
Babam bu paha biçilmez armağanı bana verirken dolma kalemin icat ediliş öyküsünü anlatmıştı.
“Amerikalı Lewis Edson Waterman, 1883’te önemli bir sözleşme imzalamak için, mürekkep hazneli kalemini çıkarırken imzalayacağı sözleşmenin üzerine mürekkep damlar.
Bu yüzden o gün sözleşmeyi imzalayamaz. Bu duruma çok sinirlenen Waterman, bu sorunu çözmek için kalemin mürekkep besleme sistemini geliştirmiş,Tek olan mürekkep besleme kanalının yerine çok sayıda küçük besleme kanalı yapar. Böylece mürekkebin düzenli bir şekilde akmasını sağlar.”
Dolma kalemi bana verirken kendi elleri ile mürekkebi doldurmuş ve nasıl kullanmam gerektiğini öğretmişti. bu kalemi kırk yıldır sadece çok özel anları not almak için kullanıyorum şimdi o da anılarımın hazinesinde değerli bir mücevher olarak duruyor.
Sanıyorum bu obsesif takıntı bana babamın genlerinden miras kütüphanesi ve kütüphanesinin alt dolaplarındaki sedef işlemeli boy boy kutularda onunda çocukluğunda ölene kadar kullandığı eşyalarını bulmuştum;
-Solingen çeliğinden usturası, usturasını bilediği “mühle deri kayış aparatı” ,
-Serkisof marka köstekli çep saati,
-Dupont marka benzinli çakmağı bu çakmağın benzini özel üretiliyordu ve yurt dışından getiriliyordu, babam asla bu çakmağına yerli rafine benzini koymamıştır eğer benzini bitmişse kurusuna koyup kaldırır kibrit kullanırdı sigarasını yakmak için benzini bulunca yüzündeki mutluluk ifadesini bu an gibi hatırlıyorum.
-Diplomaları,karneleri, aldıği ödüller plaketler,
-topcu yedek subay görevini yaparken kullandıkları logaritma hesaplama örneklerinin bulunduğu küçük deri ciltli cep defteri,
-gümüş işlemeli sigara kutusu,
-kehlibar taşlı tesbihi,
-bu değerli hazinede bulunan tek ayağı kırık tripodu ile birlikte Decotown körüklü fotoğraf makinası,
– 1864 büyük çerkes göçü sırasında büyük dedem ile Kaf dağı ülkesinden gelme ödüllü semaver,
– dedemin düşman kanı lekeleri üzerinde paslanmış çerkes kaması ve kılıcı,
-bataryalı çeyiz sandığı büyüklüğündeki hantal radyo,
– irili ufaklı onlarca kase-i fağfurlar,bir oda dolusu eşya.
-bakırdan işlemeli zahanlar, ibrikler,
-boy boy gaz lambaları,denizci fenerleri,
– cumhuriyet ve osmanlının son dönem metal para koleksiyonu…
**
Eşimin evi “çöp eve” döndürdün sözü hala kulaklarımda uğulduyor.
Bu günkü nesil için çer-çöpten öte bir anlamı olmayan bu eşyalar benim için yaşam gayesi olmuş…!
Şu an babamın öldüğü yaş içerisindeyim, ondan miras aldığım kütüphane ,özel eşyaları benim kitaplarım ve zâti eşyalarım çocuğuma kalacak, ve muhtemelen bir hurdacıya üste para verilerek devredilecek,ya da kasaba çöplüğünde yok olup gidecek…
“Herkes zamanda yolculuk yapıyor aslında…
“anıları ile geçmişe hayalleriyle. Geleceğe…”
ben hayaller ile olan yolculuğumu tamamladım şimdi anıların tozlu ve puslu bulvarlarında dolanıyorum.
Paha biçilmez hazinenin üstüne benim obsesif aşklarım olan zati eşyalarım ve kitaplarımda eklenince zaten yetersiz gelmeye başlayan kütüphane odamızı evimizin “misafir” odası olarak ayırdığımız en büyük odasına nakletmek istedim.
Zaten tüm sorun da bu karar sonrasında başladı, eşim şiddetle karşı çıktı bu fikre ,”ben misafirlerimi nerede ağırlayacağım” diye yıktı ortalığı.
Oysa iki katlı sekiz odalı bir evimiz var bu oda evimizin en değerli porselenlerinin en değerli mobilyaların olduğu ama hemen hemen hiç kullanılmayan bir odası.
Kırk yılda bir gelen VİP konuklar için kullanırız oda ömrü hayatımda kullandığımız üç-beşi geçmez, alt katta sürekli kullandığımız konuk odamız vardır zaten olağan konuklarımızı mutfak ve oturma odası olarak kullandığımız yerde ağırlarız, balkonumuz ise halı sahası kadar.
Ama her zaman söylerim yine tekrar edeceğim “kadın ve erkek aynı biyolojik sınıfa mensup canlılar olarak tasnif edilse bile bence bu tarihi bir biyolojik hatadır,kesinlikle bu iki canlı türü farklı olarak yeniden tasnif edilmeli.
Kocaman bir evde bir özel odayı bile çok görüyorlar bana,kavga devam ediyor ama bu savaşı mutlaka ben kazanacağım…
ama korkum bu zafer,yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zafer olarak tarihe geçen ve Kazanılan zaferin verilen kayıplardan sonra anlamsız hale gelen “PİRUS” zaferine dönüşmesi…
-c.biçer-
ETİKETLER:
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.